Okuryazar.tv Kadir İncesu Mart 2013 Nazım Öğütçü ve Işık Öğütçü
Birlikte gidelim mi o günlere? Babanız ile bir gününüz nasıl geçerdi? Nazım Öğütçü: Babam, sabaha karşı 04.00 civarında kalkardı. Unkapanı’nda o zaman oturduğumuz ev iki katlıydı. Gider kahvesini yapar. Kallavi fincanı vardı. Sonra yukarı çıkar, gelir masasının başına geçerdi. Daktiloyla başlardı çalışmaya. Daktilonun başına geçtiği zaman, tutturabilmişse zaten, o akar giderdi kendiliğinden… Daktilo başında, vermek istediği konuları, hayatı yaşardı. Sabah 07.30’da Cibali Tütün Fabrikasının işbaşı borusu çalardı. 10.00 da mesaisi biterdi. Giyinir, kuşanır geze geze Babıâli’ye giderdi. Akşam eve geldiğinde de kafasında işlemek istediği bir konu varsa, bize anlatır, fikrimizi alırdı.
Sizler sevgisini nasıl gösterirdi? Nazım Öğütçü: Çocukları çok severdi. Yalnız bize özgü bir şey değildi, çocukları severdi. Çocukların gelecek olduğunu düşünürdü. Bizlere de sevgisini gösterirdi. Elindeki imkânlar dâhilinde bisküvi, çikolata alırdı. Adana’dayken bir Pazar günü “Pikniğe gideceğiz” dedi. Bana bir uçurtma yap, demiştim. 6 yaşlarımdaydım. “Tüh yapamadım” dedi sabahleyin. Fakat biraz sonra dolaptan çıkardı uçurtmayı. Ne kadar çok sevindim. Bizi çok mutlu etti, sevindirdi.
Orhan Kemal, telif aldığı günlerde eve gelişi nasıl oluyordu? Nazım Öğütçü: Oooooh, eğer paralanmışsa harika bir şey zaten… “İspinozlar”da gösterdi galiba. İki tane mor binlik… İpe dizip, karşısına geçip bir tapınmadıkları kalıyordu. Bizde tabii öylesi değil. Babam, o teliften de bize ekstra pay ayırırdı. Şamfıstığı alırdı. Bu da bizim lüksümüz olurdu. Adil olması için de herkese fincan ile dağıtılırdı.